SESSİZ YOKSULLAŞMANIN NEDENİ ENFLASYON MU FIRSATÇILIK MI
Değerli okurlar merhaba, okulların açıldığı ve artış kış hazırlıklarının da başladığı şu günlerde artan masraflara artmayan ücretler eklendiğinde, bugün elbette fiyat artışlarını irdelemek istedim sizlere. Türkiye’de fiyat artışları artık günlük hayatın olağan bir parçası haline geldi. Resmî verilere göre yıllık enflasyon 2025 Ağustos itibarıyla %60’ın üzerinde seyrediyor, gıda enflasyonu ise %80’lere yaklaşmış durumda. Ancak sokaktaki vatandaş için hissedilen enflasyon bu rakamların çok ötesinde. Çünkü yalnızca ekonomik dinamikler değil, fırsatçılık ve beklenti yönetimsizliği de fiyatları yukarı çekiyor.
Bir yandan hükümet, sıkı para politikası uygulamalarıyla enflasyonu kontrol altına almaya çalışıyor. Bütçe açığını kapatmak için artırılan vergiler, doğrudan tüketicinin cebine yansıyor. KDV, ÖTV ve dolaylı vergilerdeki artış, temel gıda ve enerji fiyatlarını daha da yukarı itiyor. Bu tablo, halkın “çifte baskı” altında kalmasına neden oluyor: Bir tarafta fiyatların sürekli yükselmesi, diğer tarafta alım gücünün düşmesi.
Ücretler cephesinde ise tablo daha karanlık. Türkiye’de ortalama ücret düzeyi, Avrupa ülkeleriyle kıyaslandığında hâlâ çok düşük. TÜİK verilerine göre asgari ücretin yıllık alım gücü son üç yılda %40’tan fazla eridi. 2025 yılında asgari ücrete ara zam yapılmaması, çalışan kesimin gelirini reel anlamda daha da küçülttü. Yani resmi olarak maaşlarda bir artış görünmese de, hayat pahalılığı katlanarak devam etti. Bu da geniş kitlelerin “sessiz yoksullaşma” sürecini hızlandırıyor.
Öte yandan, piyasadaki fırsatçılık davranışları da bu tabloyu ağırlaştırıyor. Döviz kurunda sınırlı bir artış olsa bile, birçok ürüne anında zam geliyor. Üretici maliyetleri yükselmeden fiyatların değiştirilmesi, beklenti enflasyonu yaratıyor. Bu davranışlar, piyasa ahlakındaki zafiyetin ve denetim mekanizmalarının yetersizliğinin bir göstergesi.
Bugün Türkiye’de enflasyon yalnızca ekonomik bir olgu değil; aynı zamanda psikolojik ve sosyolojik bir mesele. Vatandaş, aldığı maaşın ertesi gün eridiğini gördükçe geleceğe güveni azalıyor. Tüketici güven endeksi, uzun süredir 80 puanın altında seyrediyor ki bu da halkın ekonomik gidişata dair kötümserliğini ortaya koyuyor.
Sonuç olarak fiyat artışlarının nedeni yalnızca enflasyon değil. Vergi baskısı, ücretlerin yetersizliği, yapılmayan asgari ücret zammı, fırsatçılık ve beklentilerle beslenen kısır döngü, hayat pahalılığını katmerliyor. Çözüm, yalnızca sıkı para politikasıyla değil; gelir politikalarının da güçlendirilmesi, vergi yükünün adil dağıtılması ve piyasa denetimlerinin etkin kılınmasıyla mümkün. Aksi halde enflasyon düşse bile vatandaş için fiyatlar düşmeyecek, güven kaybı derinleşmeye devam edecek.
Hepinize umut dolu bir Ülke ve mutlu yarınlar diliyorum..
Süheyla Gökçek
SMMM /KGK Bağımsız Denetçi













