Türkiye ekonomisinde enflasyon 20 ay sonra %40’ın altına indi. Bu düşüş, uygulanan ekonomik programın dengeleri sağlamaya başladığının bir işareti olarak yorumlanabilir.
Ekonomi yönetiminin en güçlü silahlarından biri Merkez Bankası’nın politika faizidir. Faiz oranları, hem enflasyon hem de döviz kuru üzerinde doğrudan etkili olur.
Önümüzdeki günlerde Merkez Bankası’nın 250 baz puanlık faiz indirimi yapması bekleniyor. Peki, faiz düşerse ne olur?
Kredi maliyetleri azalır, krediye erişim kolaylaşır.
Tüketici harcamaları artar, iç piyasa canlanır.
Büyük harcamalar (konut, araç vb.) teşvik edilir.
Ekonomik büyüme desteklenir.
Ancak burada kritik bir denge var. Eğer faizler fazla hızlı düşerse, talep artışı yeniden enflasyonu tetikleyebilir. Bu nedenle, kontrollü bir faiz indirimi süreci izlenmeli.
Bu sürecin sağlıklı devam etmesi için faiz, enflasyon ve büyüme arasındaki hassas dengenin korunması gerekiyor.
Ekonomi yönetimi, sıkı para politikalarını gevşetirken fahiş fiyat uygulamalarına karşı daha sert önlemler almalı. Eğer bu süreç iyi yönetilirse, yıl sonunda TÜFE %24’e, faiz ise %25’e gerileyebilir. Bu da vatandaşın alım gücünü yeniden artıracak bir ekonomik ortamın kapısını aralayacaktır.
Peki, bu süreçte en büyük risk nedir?
Bana göre bu süreçteki en büyük risk, faiz indirimlerinin erken ve hızlı yapılması nedeniyle enflasyonun yeniden yükselmesi olabilir.
Şu an enflasyon düşüş trendine girdi, ancak bu büyük ölçüde sıkı para politikalarının etkisiyle oldu. Eğer Merkez Bankası faizi hızlı bir şekilde indirirse:
Kredi genişlemesi hızlanır, tüketim artar.
İç talep yükselirse fiyatlar tekrar yukarı yönlü hareket eder.
Döviz kuru baskı altına girerse ithalat maliyetleri artar ve bu da fiyatlara yansır.
Özetle, enflasyonun düştüğünü görmek olumlu bir gelişme, ancak erken gevşeme (faiz indirimi) süreci tüm kazanımları riske atabilir.
Bence en ideal strateji, önce enflasyonun kalıcı olarak düşmesini sağlamak, sonra faiz indirimine gitmek. Kontrollü ve kademeli adımlar atılmazsa, 2026’ya girerken yeniden yüksek enflasyon tartışmalarına dönebiliriz.
PROF.DR. DERVİŞ BOZTOSUN