YÜKSEK FAİZ: KİMİN OMUZLARINDA YÜK, KİMİN CEBİNDE KAZANÇ?
Merkez Bankası’nın faiz silahını çekmesi, her zaman olduğu gibi, beraberinde büyük soruları getiriyor: “Neden yüksek faiz gerekli?” ve “Bu politikalar kimi vuruyor?” Ülkenin %60’inin ciddi sıkıntılar yaşadığı bir ortamda, bu soruların yanıtları sadece ekonomi sayfalarında değil, sokakta da yankılanıyor. Gelin, yüksek faizlerin neden uygulandığını, kimleri nasıl etkilediğini ve bu politikaya alternatif yollar olup olmadığını adım adım inceleyelim.
Yüksek Faiz Neden Var?
Merkez bankaları, faiz oranlarını artırarak enflasyonu kontrol altına almayı hedefler. Enflasyon, yani fiyatların sürekli artışı, özellikle dar gelirli aileler için bir kâbus. Çünkü bu kesim, gelirinin büyük kısmını gıda, barınma gibi temel ihtiyaçlara harcıyor. Enflasyon yükseldikçe, paranın alım gücü eriyor ve bu hanelerin geçim mücadelesi zorlaşıyor. Yüksek faiz, talebi kısarak yani insanları daha az harcamaya ve borçlanmaya yönelterek ekonomiyi soğutmayı ve fiyat artışlarını frenlemeyi amaçlıyor. Buraya kadar mantık basit: Enflasyonu düşürmek, uzun vadede herkese fayda sağlar. Ama bu politikanın kısa vadeli bedeli eşit dağılmıyor.
Kimler Daha Çok Etkileniyor?
Yüksek faizlerin asıl yükü, düşük ve orta gelirli kesimlerin omuzlarında. Neden mi? Bu gruplar, genellikle günlük ihtiyaçlarını karşılamak ya da küçük bir iş kurmak için krediye ihtiyaç duyar. Faiz oranları yükseldiğinde, borçlanma maliyetleri artıyor; ya krediye ulaşamıyorlar ya da geri ödemesi ağır borçların altına giriyorlar. Harcamalarını kısmak zorunda kalıyorlar: Daha ucuz gıdalara yöneliyorlar, tatil planlarını rafa kaldırıyorlar, belki de çocuklarının eğitim masraflarını kısıyorlar. Kısacası, zaten sınırlı olan talepleri daha da daralıyor.
Peki ya varlıklı kesim? Onlar da etkileniyor, ama farklı bir şekilde. Yüksek faiz, mortgage kredilerini pahalılaştırdığı için ev almaktan vazgeçebilirler ya da yatırım planlarını erteleyebilirler. Ancak, temel ihtiyaç harcamaları mesela gıda ya da faturalar onların bütçesinde küçük bir yer kapladığı için, bu kalemlerde kısıntıya gitmeleri gerekmiyor. Üstelik, birikimleri varsa (ki genellikle var), yüksek faizden kâr sağlıyorlar. Bankadaki mevduatları ya da para piyasası fonları, onlara her ay ciddi getiriler sunuyor. Örneğin, 13 trilyon TL’lik mevduatın aylık net getirisi 437 milyar TL civarında; 1.5 trilyon TL’lik para piyasası fonları ise 52 milyar TL kazandırıyor. Bu, gelir adaletsizliğini derinleştiren bir döngü yaratıyor: Fakir daha fakir, zengin daha zengin oluyor.
Arzı da Kırıyor Muyuz?
Yüksek faiz sadece talebi değil, arzı da etkiliyor. Şirketler, borçlanma maliyetleri arttığı için yatırım yapmaktan kaçınıyor. Fabrikalar yeni makineler almıyor, kapasite kullanımı düşüyor, hatta son veriler, kapasite kullanım oranının Covid dönemindeki seviyelere gerilediğini gösteriyor. Üretim azaldığında, arz daralıyor. Talep kısılırken arz da zayıflarsa, ekonomi stagflasyon riskiyle karşı karşıya kalabilir: Hem durgunluk hem yüksek enflasyon. Bu durumda, yüksek faiz politikası enflasyonu düşürmekte yetersiz kalabilir ve herkes için daha büyük bir bedel doğurabilir.
Daha İyi Bir Yol Var mı?
Yüksek faiz, enflasyonla mücadelede güçlü bir araç, ama tek başına yeterli değil. Peki, dar gelirlileri bu kadar vurmadan ekonomi nasıl yönetilir? İşte bazı öneriler:
Hedefli Destekler: Düşük gelirli hanelere yönelik sübvansiyonlar ya da vergi indirimleri, faiz artışlarının yükünü hafifletebilir.
Arzı Güçlendiren Adımlar: Üretimi teşvik eden yatırımlar mesela altyapı, teknoloji ya da enerji enflasyonu arz tarafında dizginleyebilir.
Yapısal Reformlar: Eğitim ve mesleki eğitime yatırım yaparak, uzun vadede ekonomik hareketliliği artırmak ve gelir adaletsizliğini azaltmak mümkün.
Bu tür politikalar, sadece faiz silahına bel bağlamadan, daha dengeli bir yaklaşım sunabilir. Enflasyonla mücadele ederken, sosyal maliyeti en aza indirmek şart.
Yüksek faizlerin kurşunları, en çok düşük ve orta gelirli kesimlerin talebine isabet ediyor. Varlıklılar ise hem daha az etkileniyor hem de birikimleriyle kazanç sağlıyor. Ancak, bu politikanın yan etkileri arz daralması ve gelir adaletsizliği göz ardı edilmemeli. Gelecek için, sadece faize değil, kapsamlı bir stratejiye ihtiyacımız var: Gelir adaletini koruyan, arzı destekleyen ve sürdürülebilir büyümeyi hedefleyen bir yol haritası. Çünkü ekonomik denge, ancak sosyal dengeyle birlikte var olabilir.