KREDİ MUSLUKLARININ NEDEN DEBİSİ ARTIYOR?
Son günlerde ekonomik çevrelerde sıkça duyduğumuz bir yakınma var: Kredi bulmak zorlaşıyor, bankalar muslukları sıkmış durumda. Özellikle işletmeler ve tüketiciler, finansmana erişimde yaşanan güçlüklerden dem vuruyor. Peki, gerçek tablo ne kadar karamsar? Elimizdeki taze veriler, bu yaygın kanının aksine oldukça ilginç bir resim çiziyor.
14 Mart ile 2 Mayıs arasındaki sadece altı haftalık döneme ait kredi artış oranlarını yıllıklandırdığımızda ortaya çıkan rakamlar adeta şaşkınlık verici. Türk Lirası cinsinden toplam kredilerde yıllıklandırılmış %46,5'lik bir artış söz konusu. Tüketici kredilerindeki %35,8'lik yükseliş de azımsanacak gibi değil. Ancak asıl dikkat çekici olan, kredi kartlarındaki yıllıklandırılmış %89,5'lik devasa artış! KOBİ kredilerinde ve diğer TL cinsi kredilerde de %39 civarında ciddi yükselişler kaydedilmiş.
Şimdi soralım: Artan maliyetlere, yükselen faiz oranlarına rağmen bu kredi artışı ne anlama geliyor? Eğer gerçekten bir kredi kısıtlaması olsaydı, bu denli yüksek oranlarda bir büyüme görmemiz mümkün müydü?
Bu durumun birkaç olası açıklaması var. Belki de "kredi yok" feryatları, ekonominin bazı spesifik alanlarında yaşanan daralmaların genel bir yanılgıya dönüşmesinden kaynaklanıyor. Ya da bankalar, maliyet artışlarını faizlere yansıtarak kredi vermeye devam ediyorlar. Hatta enflasyonun etkisiyle, hem tüketiciler hem de işletmeler gelecekteki fiyat artışlarından korunmak adına daha fazla borçlanma yoluna gidiyor olabilirler. İşletmeler için üretimlerini sürdürmek, yatırım yapmak veya artan işletme sermayesi ihtiyaçlarını karşılamak için kredi hayati önem taşıyor olabilir. Tüketiciler de büyük harcamalarını finanse etmek veya geçimlerini sağlamak için kredi kartlarına daha fazla yükleniyor olabilirler.
Ancak bu hızlı kredi büyümesinin beraberinde getirdiği riskleri de göz ardı etmemek gerekiyor. Özellikle tüketici kredilerindeki ve kredi kartlarındaki yüksek artış, talep kaynaklı enflasyonu körükleyebilir. Kontrolsüz bir kredi genişlemesi, finansal sistemin kırılganlıklarını artırabilir ve kredi geri ödemelerinde yaşanacak sorunlar bankaların bilançolarını olumsuz etkileyebilir. Ayrıca, artan tüketim ve yatırım iştahı, ithalatı tetikleyerek cari açığın büyümesine de katkıda bulunabilir.
Merkez Bankası'nın sıkı para politikasına rağmen bu denli canlı bir kredi piyasası, politika etkinliği açısından da soru işaretleri yaratıyor. Bankaların kredi verme iştahı, enflasyonla mücadele çabalarını sekteye uğratabilir. Bu durumda, ekonomi yönetiminin ve Merkez Bankası'nın bu dinamikleri yakından izlemesi ve gerekirse ek tedbirler alması kaçınılmaz olabilir.
Sonuç olarak, "kredi kısıtlaması" söylemi yaygın olsa da, elimizdeki somut veriler bambaşka bir hikaye anlatıyor. Kredi muslukları belki bazı alanlarda kısılmış olabilir, ancak genel olarak debinin hala yüksek olduğu anlaşılıyor. Bu durumun sürdürülebilirliği ve ekonomiye etkileri, önümüzdeki dönemde yakından takip edilmesi gereken kritik bir konu başlığı olarak karşımızda duruyor. Unutmayalım ki, sağlıklı bir ekonomik büyüme için dengeli ve sürdürülebilir bir kredi piyasası hayati önem taşır.