KONKORDATO VE İFLASLAR
Ekonomik göstergeler bazen istatistik tablolarında değil, mahkeme salonlarında ortaya çıkar. Son aylarda Türkiye genelinde konkordato ve iflas başvurularındaki artış, ekonomik sistemin altında biriken gerilimin somut bir yansımasıdır.
Kayseride son 3 günde 12 firma konkordato ya başvurdu.
Yalnızca 2025 yılının ilk 5 ayında, konkordato talebinde bulunan şirket sayısı 1.280’i geçti. Bu sayı, geçen yılın aynı dönemine göre %46’lık bir artış anlamına geliyor. Haziran ayının son haftasında ise tam 9 şirkete kesin mühlet kararı verildi. Bu artış, geçici bir dalgalanma değil, sistematik bir sorunun yansımasıdır.
Konkordato ilan eden bir şirket, önce 3 ay geçici mühlet, ardından çoğu zaman 1 yıla kadar kesin mühlet alarak borçlarını öteleyebiliyor. Bu durum, özellikle küçük ve orta ölçekli tedarikçileri vuruyor. Örneğin, İstanbul Ticaret Odası verilerine göre konkordato ilan eden şirketlerin %78’i, en az 20 farklı firmaya borçlu durumda. Bu, tek bir şirketin konkordato ilanının onlarca firmanın nakit dengesini bozabileceği anlamına geliyor.
2024 yılında iflas eden firmaların %62’si, başka şirketlerden zamanında alacak tahsil edemediği için ödeme güçlüğüne düştüğünü beyan etti. Bu, iflasların yalnızca şirket içi sorunlardan değil, sistemsel bir zincir reaksiyondan kaynaklandığını gösteriyor. Bir şirket batıyor, onu ayakta tutan 10-15 firma da sarsılıyor. İşte bu yüzden bu sürece sadece "firma sorunu" değil, "sektörel risk" gözüyle bakmak gerekir.
Ekonomide sıkça kullanılan bir kavram var: Zombi şirketler. Bunlar, üretimden kazandığından çok borçla yaşamını sürdüren firmalar. Bu şirketlerin ekonomide yaratacağı verimsizlik ortadadır. Ancak bu şirketlerin tasfiye zamanı da en az varlıkları kadar önemlidir. 2022 yılında Türkiye’de kredi büyümesi yıllık bazda %54’e ulaşmışken, bu şirketlerin sistemden çıkarılması gerekirdi. Bugün, krediye erişimin daraldığı ve reel sektörün zayıfladığı bir ortamda topluca iflas etmeleri, ekonomiyi düzeltmek yerine daha da sıkıntıya sokar.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) verilerine göre, 2024 yılı sonunda bankacılık sistemindeki sorunlu kredi oranı %3,1 seviyesindeydi. Ancak bu oranın 2025’in ilk çeyreğinde %4,6’ya yükseldiği bildirildi. Bu artışta konkordato ilan eden firmaların etkisi büyük. Bankalar, alacaklarını tahsil edemedikçe, hem sermaye yapıları bozuluyor hem de kredi musluklarını kısıyor. Bu da zincirin diğer halkalarını etkiliyor: sağlıklı şirketler bile finansmana erişemez hale geliyor.
Konkordato sistemi, bazı firmalar tarafından zaman kazanma aracı olarak da kullanılabiliyor. 2024 yılında konkordato ilan edip 8 ay sonra mali durumu düzelmeyen 476 firmanın, aslında baştan iflas etmiş olduğu tespit edildi. Bu durum, sistemin suiistimale açık yapısını gözler önüne seriyor. Daha etkin denetim, daha güçlü bilirkişilik yapısı ve konkordato sürecine başvuran firmaların daha sıkı izlenmesi şart.
Konkordato tek çözüm değil. 2024 yılında Bankalar Birliği çatısı altında yürütülen yeniden yapılandırma süreçleri sayesinde 3.200 firma iflasın eşiğinden döndü. Bu firmaların %68’i, 6 ay içinde faaliyetlerini artırarak istihdamlarını korudu. Demek ki, doğru çözüm zamanında sunulursa, hem istihdam korunur hem de finansal istikrar sağlanabilir.
Konkordato ve iflaslar artık münferit olaylar değil, ekonominin kırılgan yapısını gözler önüne seren sistematik birer sinyal haline geldi. Bugün yaşananlar, "şirket battı" haberlerinden ibaret değil; aslında ekonomi yavaş yavaş boğuluyor.
Ekonomiyi yönetenler, bu sessiz çığlığı duymak zorunda. Aksi takdirde, hem güven kaybı büyüyecek, hem yatırım iklimi daha da bozulacak, hem de işsizlik dalgası geri dönecek.
Ekonomi yalnızca rakamlarla değil, yankılanan sessizlikle de konuşur. Şimdi o sessizliği duymanın ve harekete geçmenin zamanıdır.